Türkiye'de seçim gündemi artık nihayetine erdi. Bu satırları yazarken henüz YSK kararı belli olmamıştı ancak bir şeyin değişeceğine herkes gibi ben de ihtimal vermiyorum.
Ekrem İmamoğlu İBB'nin seçilmiş Belediye Başkanı olarak 2024'e kadar vizeyi almıştır.
***
İstanbul'un köklü sorunları var. Başta trafik ve yeşile hasret yaşam biçimi olmak üzere yaklaşık 15 madde ivedilik ile çözüm bekliyor.
Kentin artık kronikleşen bu problemlerine çözüm bulmak için İmamoğlu'nun önceliği A Takımını oluşturması, sonrasında da bu yönetim ile belediyeyi iş yapar hale getirmesi gerekiyor.
Bu süreçte kendisine yapılması muhtemel "siyasi baskılar" ise onun dirayet ve sonuç alma konusundaki kararlılığının göstergesi olacaktır.
Ne yazık ki başta partisi, sonra ittifak partilerinin "kardo" beklentileri sebebi ile zor günler yaşayacaktır. Buna kesin gözü ile bakmak gerekiyor. Bu kaosu aşabilirse 2. perde de işlerin paylaşımı yani ihaleleri isteyen partilerin beklentileri aşaması olacak. İşte burası mühimdir. Burada yapacağı tercihler İmamoğlu'nun ne kadar kalıcı olacağının da belgesi olacaktır.
Seçim süresince dile getirdiği, israf ve haram yeme konusunu bu aşamada önemseyip kararları ona göre verirse İstanbul'un yeni efsanesi İmamoğlu, Türkiye'nin de kalıcı gerçeği olabilir. Rakiplere yöneltilen suçlamaları kendisinden kayırma bekleyenlerin önüne sürerse, bu baskıların azalacağını hatta biteceğini düşünüyorum. Tabii bu durumda beklentisi karşılanmayanların kirli tezgahlarını da bertaraf etmek için onun siyasi mahareti devreye girecektir.
***
Ülkemizin en büyük sorunu koltuklara oturanların, oraya gelirken ki süreci değil sonrasında yapabileceklerini düşünmemesidir. Vizyon eksikliği olarak da isimlendirecebileceğimiz bu durumun yansımalarını çok uzaklarda değil en yakınlarımızda bile görüyoruz.
Düne kadar "Ben orada olsaydım şunu yapardım. Şöyle yapardım" diye konuşan koltuk sahiplerinin, daha koltuğa oturur oturmaz, "Bunu istemem, şunu yapmam, imkanlara bakarım" diye bahaneler öne sürmesi gerçeklikten uzak olduğu kadar komiktir de...
Yerel yönetimlerde bırakın yetkiyi, çalışmak bile başlı başına bir liyakat göstergesi olacakken herkesin kafayı kaldırıp "Başkan ne der?" diye bekleşmesi, o yapıyı hantal, iş görülmez, klasik eski Türkiye bürokrasisine mahkum eder ki yeni belediye vizyonunda bu gibi yetki sahiplerine yer olmayacağı açıktır.
***
Gerek İBB gerek ilçe belediyelerinde görev alan, yetki alan, makam bulanların dikkat etmesi, hatta önemsemesi gereken husus da budur.
Bu anlattıklarıma uygun bir kıssa ile bitirelim yazımızı...
Bir gün doktora, gerginlikten şikâyetçi olan bir hasta geldi. Yapması gereken çok işi bulunduğunu, rahatsızlığına rağmen kendisine vakit ayıramadığını, işlerinin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyledi. Doktor, "İşlerinizi başkası yapamaz mı ya da birisi size yardımcı olamaz mı?" diye sordu. Adam "Sadece ben yapabilirim. Başkasına emanet edemem" cevabını verdi. Doktor bir reçete yazdı ve kâğıtta yazılanları uyguladığı takdirde iyileşeceğini söyledi. Reçetedeki tavsiye şöyleydi: "Her gün en az 2 saat işi bırakıp yürüyeceksin. Ve her haftanın yarım gününü mezarlıkta geçireceksin."
Hasta adam merak etti: "Yürüyüşü anladık ama neden mezarlık?"
Doktor: "Oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Herkes gibi sen de bir gün öleceksin ve senden başkasının yapmasına imkân olmadığını düşündüğün her işi başkaları yürütecek."
Doktor, çok doğru konuşmuştu. Zira kimse vazgeçilmez değildir.
Kalın sağlıcakla...