Yerel seçim bitti. Ancak ufukta 4,5 yıllık seçimsizlik dönemi var.
Herkes, "Oh ne güzel! Kafamız rahat edecek" diyebilir. Lakin ben aynı fikirde değilim. Tersine bu dönemde olabilecekleri düşününce ürperiyorum.
En son 2015'te yaşamak istemiştik. Seçimsiz, neşeli, başarılı yıllar dilemiştik.
Oysa o günlerden aklımızda kalan hatıralar sevimsiz, üzüntülü, başarısızlığın tavan yaptığı günler oldu. Açıkçası "Rüzgar eken, Fırtına biçer!" sözünün gerçekleştiği çok hareketli ve hararetli 4 yıl yaşadık.
Nesini analım? FETÖ belasının izlerini temizlemeye uğraşırken yapılan yanlışların gölgesinde kaybedilen onlarca fırsatımı sayalım? Ülkenin ekonomik açıdan nasıl bir çıkmaza doğru sürüklendiğini mi anlatalım? Siyasetin nasıl da acımasızlaştığını mı belgeleyelim?
Dünün dünya başkenti diye anılan İstanbul'da ülke ekonomisinin motoru diye andığımız inşaat sektörünün, "Kentsel Dönüşüm Rantı" uğruna nasıl da battığını mı ortaya koyalım?
Enflasyonda tek haneli rakamlardan çift haneye koşuşun nasıl da normalleştiğini mi söyleyelim?
Çok şey sayabilirim. Ama bildiğim bir şey var o da 2015'ten 2019'a gelirken koskoca 4 seneyi yitirdik. Ancak şimdi 2023'e kadar da 4 senemiz var ve bizim aslında hiç seçeneğimiz yok.
Ya bu ülkeyi "Sen onu yaptın! O bunu yaptı' Sen suçlusun' Sen tetikçisin'" diye suçlamayı bir kenara bırakacağız ya da hep birlikte hem ekonomik hem sosyolojik bir felakete razı olacağız.
Üstelik bu kez sadece fakir kesimler değil varlıklı insanlarımız da bu acı reçetenin kurbanı olacak! Yani ateş sadece düştüğü yeri değil tüm ülkeyi yakacak. Kurunun yanında yaş da çıtır çıtır yanacak!
"Nasıl? Nereden vardın bu kanıya? Saçmalama!"
Yukarıdaki ifadeleri yazının bu kısmına kadar okuyanların doğal tepkisi olarak varsayalım ki normaldir. Ancak bu projeksiyon komplo teorisi değil ülkeyi yönetenlerin ve ona muhalefet edenlerin uzun süredir bildiği fakat dile getirmedikleri bir gerçeklik yumağının en hafif anlatımıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye İttifakı" söyleminin tesadüf ya da sadece Devlet Bahçeli'ye mesaj olarak algılanması için uğraşan medya leşkerlerinin beyhude çabasına rağmen saf gerçeklerdir.
Evet... Ekonomimiz batıyor. Hatta battı. Ancak kurtarılamaz durumda değil.
Lakin, bu ülkenin para temin etmesi için başvurduğu kapılar siyasi güç görmek istiyor. İktidarı ve muhalefeti ile ciddi bir birliktelik görmedikçe para musluklarını açmayacağını iletiyorsa durum gerçekten vahimdir ve acil çözüm üretilmelidir.
Peki çare var mı?
Tabii ki...
Cumhuriyeti kuran partinin elini taşın altına koyması ve tüm karşı çıkışları bir kenara koyup ülkenin istikbali için sorumluluk alması gerekiyor. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arka planda yapılan görüşmelere mesajı da bu sebeple "Türkiye İttifakı" oldu. CHP'ye açıkça olmasa da "gel sorumluluk al" çağrısı yaptı.
Beklentim o ki akl-ı selim galip gelir ve ülkede gerçekten bu felaket senaryolarını yıkıp yok edecek bir ittifak kurulur. Düze çıkılması için gereken adımlar atılır.
Sonrasında siyaset kendi mecrasında dilediğini yapabilir. Öncelik milletin refahı ve ülkenin bekası olduktan sonra her oluşuma ben kendi adıma evet diyorum.
Yaşanan seçim ve sonrasını bir kenara bırakıp, geleceği hesaplayarak bu doğrultuda düşünmeye başlamanın zamanı geldi de geçiyor bile...
Son olarak tespitim şudur...
Bu ülke bir damadın eline hazinesini ve maliye politikalarını bırakamayacak kadar önemli bir ülkedir. Bu görevi layıkı ile yapacak kişiler bu bakanlık yönetimine geçmedikçe ülkenin sonu aynen "Damat Ferit" misali hüsran olacaktır.
Sadece benim ya da sade vatandaşın değil, günümüz AK Parti kadrolarının da beklenti ve talebi bu doğrultudadır. Umarım çok geç olmadan lobilerin değil, milletin içinden çıkan insanlarımız görev alır da feraha ereriz.
Kalın sağlıcakla...