Dış güçler... Üç harfli zincir marketler gibi her köşe başında karşımıza çıkıyorlar.
Gerçi biz bu oyunu çıraklıktan öğrendik. Hayır, NATO’dan, CIA’dan değil… Bizans'tan...
Evet evet, Bizans...
Tarih kitapları bir yana, ninemizin bile bildiği o meşhur kalıp vardı ya...
“Bizans oyunu bunlar evladım.”
Zehirli şaraplar, içten pazarlıklı piskoposlar, entrika dolu taht kavgaları... Ne zaman bir olayın içinden çıkılamasa, ne zaman "bu iş kimin işi şimdi" desek, hemen damgalanırdı...
“Bu olsa olsa bir Bizans oyunudur!”
İşte o söz, yıllar içinde evrim geçirerek bugünkü şekline büründü...
“Dış güçlerin işi bu!”
Yani sahne aynı, roller başka...
Hatta sahne dekoru bile neredeyse yerli yerinde....
Bir yerde elektrikler kesildiyse, döviz fırladıysa, biri seçim kaybettiyse, şehirde sel olduysa, trafik kilitlendiyse... Hemen biri fısıldar...
Dış güçler!
Bu öyle sihirli bir kelime ki “abra kadabra” gibi. Her karmaşık durumu çözer, her iç sorun dışa paketlenip raflara yerleştirilir. Tertemiz...
Oysa bu kavram öyle yeni değil. Osmanlı'nın son demlerinde de gazeteler “Avrupa devletlerinin fitnesiyle isyan çıktı” diye başlık atardı. Mithat Paşa'nın görevden alınmasından Balkanların kaybedilmesine kadar her şeyde illa ki dış el aranırdı.
Hatta bu dönemde “harici bedhahlar” diye pek kibar bir tabir bile vardı. Bugünün “dış güçler”i o zamanın “harici bedhahları.”
Cumhuriyet kurulduğunda iş biraz değişti. Atatürk ve arkadaşları işi kimseye yıkmadı. “Sorun bizde arkadaşlar, düzeltelim” dediler. Atatürk’ün 1927’de Meclis’te yaptığı o meşhur konuşmada bile önce içimizdeki gafillere, hainlere yüklenir, dış düşman sonra gelir. Yani “bizde de kabahat var” demeyi bilmişler.
Sonra Soğuk Savaş zamanı...
Dış güçlerin yıldızının parladığı dönem...
1950’lerde komünizm, 1970’lerde sağ-sol çatışmaları derken herkes birbirine “ajan” gözüyle bakmaya başladı.
1960 darbesinden sonra sokakta şu diyaloglar dönerdi...
- Bunlar CHP'li kesin Moskova uşağı.
- Hadi oradan senin dayın da Adalet Partili, onlar da Amerikan mandacısı değil mi!
Bugünden çok farklı değil aslında... Terimler farklı yaftalar aynı...
1980’de Kenan Evren çıktı, “dış mihraklar ülkeyi karıştırmak istiyor” dedi. O kadar çok dedi ki, millet dış güçleri aileden biri sandı...
1990’larda olay iyice büyüdü. Susurluk’ta bir Mercedes kaza yaptı, içinden mafya, polis ve milletvekili çıktı.
Dedik ki “Kesin dış güçlerin oyunu!”
Yahu araç Türkiye plakalı, içindekiler TC nüfus cüzdanlı, ama olsun. Arka koltukta ya da kamyonda CIA oturuyor olabilirdi, kim bilir?
2000’lerde olay fantastik boyutlara ulaştı. Ergenekon, Balyoz... Dış güçlerin adamları denildi. Sonra yok yahu milli bunlar dediler.
2010’larda Gezi Direnişi oldu, dedik ki
Bu protestolar doğal değil, kesin dış medya karıştırıyor. Hem de faiz lobisiyle birlikte! Yetmedi, Yahudi lobisi de var!
Bir tek uzaylı lobisi eksikti... Elon Musk o kadar popüler değildi. Normal yani...
Çok geçmedi... Dış güçler bir anda “haset dolu” olmaya başladı.
Kötülük yetmedi, kıskanıyorlardı da artık!
Pandemide Avrupa marketlerinde makarna kalmadı, bizde un bulmak zor ama olsun, “bizi kıskanıyorlardı. "
Uzaya çıkacağımız söylendi, “kıskanıyorlar çünkü biz gidiyoruz.”
Dolar 30 hatta 40 oldu, “kıskanıyorlar çünkü ekonomimiz büyüyor.”
Bu arada dış güçlerin hâlâ kim olduğu belli değil.
Amerika mı?
Rusya mı?
İsrail mi?
Lobi mi, sihirbaz mı, görünmez adam mı?
Belli ama açıklamayalım şimdi…
Bu söylemin bu kadar tutmasının birkaç sebebi var elbette...
Bir, insan suçu başkasına atınca hafifliyor.
İki, olayları basitleştirmek kolay.
Üç, yönetenler için bulunmaz nimet. “Ben hata yapmam, dış güçler bana tuzak kurdu!”
Bugün geldiğimiz noktada,
“Dış güçler” denen kavram, artık bir Sherlock Holmes romanındaki "gizemli adam" gibi.
Hep var ama kimse görmüyor.
Görünmez ama suçlu.
Kıskanıyor ve zarar veriyor.
Hatta bizi seviyor ama düşman...
Yani sevgili okur,
Bazen dış güç yoktur.
Bazen sadece içeride yanlış işler dönüyordur.
Ama içeriye bakmak cesaret ister, dışarıyı suçlamak ise sadece mikrofon...
Kalın sağlıcakla...