Tarih boyunca insanlar göğe iki şey göndermiştir...
Dua ve duman...
Kurban geleneği işte bu iki gönderinin tam kesişim noktasında durur. Sadece bir hayvan kesilmesi değildir mevzu... Bazen yağmur duasıdır, bazen barış için yapılan bir adaktır, bazen de “ya Rabbi bu sene mahsul bol olsun, şu komşuya hava atayım” diye yapılan biraz dünyevi, biraz uhrevi bir ritüeldir.
Gelin kurban geleneğinin insanlık var olduğu sürede, nerede ve nasıl olduğunu anlatalım bugün...
***
İlk çağlara uzanalım…
Mağarada yaşayan insanlar, bir mamut avladığında onu sadece kavurup mideye indirmezdi. Önce birazını tanrılarına sunardı...
Yani mağaranın kenarına bırakırdı ki belki “av tanrısı” memnun olur da bir dahaki sefere mamut, elleri havaya kaldırıp “beni avla” desin...
Bugünün mantığıyla düşünün... Süpermarketten aldığın en pahalı bifteği, balkona koyuyorsun, belki şans getirir diye. İşte o kadar içten bir inanış...
Sümerlerde işler resmiyete binmişti. Bir çeşit tarım bürokrasisi gibi…
“Bu sığırı sana kesiyoruz, Ey Enlil. Karşılığında bize yağmur ver, hem de Temmuz sonuna kadar lütfen.”
Hani bugün belediyeye dilekçe yazarsın ya, o da o zamanın dilekçesi.
Hemen yanında Akadlılar, biraz daha gösterişli çalışıyordu. Tapınağın ortasında devasa kazanlar, kurban etiyle dolup taşar, insanlar hem tanrıya yaranır hem de mideyi şenlendirirdi.
Bir taşla iki kuş halleri...
Antik Mısır’da iş daha çok protokol meselesiydi. Her öküz kurban edilemezdi. Öküz, Apis tanrısının suretiydi. “Aman ha! Şu öküz tanrıya benziyor, buna dokunmayın!” Hatta özel mezarlıkları bile vardı. Kısacası öküzün hem kutsalı, hem emekliliği garantiydi...
Günümüzde öküzün yerini almaya çalışanları da zaman zaman görüyoruz.
Antik Yunan’da kurban seremonileri tam bir sahne sanatıydı. Önce halk toplanır, müzik çalar, dua edilir, sonra kurban edilir. Ama etin “işin sonunda bizim mideye gireceği” mesajı çok netti. Dionysos şenliklerinde insanlar önce tanrılara kurban sunar, sonra sabaha kadar dans ederdi. Bir tür “hem tanrıyı memnun edelim hem kendimizi” festivali…
Roma’da bu işler daha devlet meselesi haline gelmişti. Her zaferin ardından kurban kesilir, tanrılara şükran sunulurdu. Ama arada “bakın biz halen tanrılarla arayı iyi tutuyoruz” mesajı da vardı. Tanrılara et, halka propaganda. Yani hem manevi, hem stratejik...
Orta Asya Türklerinde ise işler oldukça pratikti. Yağmur yağmazsa bir koyun, savaş kazanılırsa bir at kurban edilirdi... Göğe, dağa, suya... Hangi doğa unsuru moral olarak çökmüşse, ona yönelik bir jest yapılırdı. “Hadi bakalım koca dağ, bu kurban sana... Sen de şu çığı bir durdur artık” diyorlardı belki...
Güney Amerika’da işler bir tık karışıktı. Aztekler, tanrılarla arayı sıcak tutmak için bazen insan kurban ederdi. Evet, bu kısmı esprili anlatamıyorum, çünkü iç karartıcı. Ama bize de şöyle bir kıssadan hisse kalıyor.
Kurban, gönülden ve sana ait olandan verilmezse fanatizme dönüşür.
Uzak Doğu’da ise daha zarif bir yaklaşım var. Halen devam eder. Japonlar, pirinç tarlalarının ilk hasadını adar. Çinlilerse tapınaklarda tütsü ve meyve sunar. Onlarda kurbanın kanı değil, kokusu önemli. İlginç bir felsefi yaklaşım...
“Tanrılar tat almaz, niyete bakar.”
***
Gelelim bizim mahalleye...
Hz. İbrahim’in hikayesi kurbanın anlamını bambaşka bir yere taşıdı. Canından kıymetli olanı feda etmeye niyetlenmek... Kurban sadece bir sunu değil, bir teslimiyet, bir sınav, bir insanlık dersi oldu. İsmail ile başladı, gönülden bir kurban vermekle devam etti.
Etin üçte biri evde kaldı, üçte biri akrabaya gitti, üçte biri de ihtiyaç sahibine...
Yani sadece kesmek değil, bölüşmekti asıl mesele...
Bugün kurban, elbette modernleşti. Soğuk zincirle taşınıyor, barkodla takip ediliyor. Eskiden “ete bıçak değdi mi?” diye sorulurdu. Şimdi “QR kodu okuttun mu?” deniyor.
Ama özünde halen aynı... Veren elin içtenliği...
***
Kurban, bazen bir danadır, bazen bir demettir. Bazen bir tarladan çıkan ilk başak, bazen çocuğun elinden çıkan bir oyuncaktır. Ne olursa olsun, insanlığın “verme” iradesidir. Bu irade varsa, duman göğe çıkar, niyetler inanılana ulaşır...
Rabbim kurbanlarınızı kabul etsin.
Herkese sağlık, huzur, mutlulukla dolu bereketli bir bayram diliyorum.
Kalın sağlıcakla…