Kartal Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile
Kafkas Dernekleri Federasyonu işbirliğiyle düzenlenen anma etkinliği, Kartal
Sahil Yolu’nda Tekel İskelesi yanında yer alan, heykeltıraş Arslan Gualgoshe
tarafından yapılan ‘Hayat Ağacı’ adlı sürgün anıtında gerçekleştirildi.
Anma programına Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel'in
yanı sıra; Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı Şogen Ümit Dinçer, dernek
yönetimi ve üyeleri, Kartal Belediyesi Başkan Yardımcıları, meclis üyeleri,
birim müdürleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı Şogen Ümit Dinçer
yaptığı basın açıklamasında Çerkes sürgününü ve soykırımını unutmayacaklarını
söyleyerek amaçlarının intikam değil adalet olduğunu söyledi.
Dinçer’in yaptığı basın açıklaması şöyle:
“Bugün 21 Mayıs 1864’de vuku bulan ve dünyanın en büyük
trajedilerinden biri olan Çerkes Sürgün ve Soykırımının 155. Yıldönümü. 155
yıla rağmen dünyanın dört bir yanına dağılan Çerkeslerin içindeki acı, öfke,
taptaze. Halen soykırımda ve sürgün yolunda yitip giden milyonların acısı bir
bıçak yarası gibi içimizde. Biz de bugün 155 yıl evvel sürgün yolunda ve 101
yıl süren savaşta yitirdiklerimizi anmak, insanlık tarihinin gördüğü en büyük
zulümlerinden birini tekrar telin etmek ve bugüne dair tasavvurumuzu bir kez
daha ortaya koymak için toplandık.
Kafkas dağları ve eteklerindeki Kuzey Kafkasya’daki tarihi
Çerkesya’da yaşayan ve binyıllardır o bölgenin tarihinde var olmuş olan
Çerkesler, Çarlık Rusya’sının emperyalist ve yayılmacı politikalarının ürettiği
vahşi militarizme 100 yılı aşkın süreyle karşı koyabildiler. Kafkasya bir
yönüyle verimli tarım arazileri, sulak toprakları eşsiz bir habitat olması
açısından Çarlık Rusya’sının dikkatini ve iştahını kabartırken bir yandan da
genişlemeci Rus politikasının önündeki doğal engellerden biri idi. İşte bu
kışkırtıcı unsurlar Rus Çarlığını tarihi boyunca temizleyemeyeceği bir zulme,
kıyıma yöneltti. Esasen yüzyıllardır fasılalarla zaman zaman barış dönemleri
ile kesintiye uğrasa da savaş devam ediyordu. Ancak 1763 yılında
şiddetlenen ve 101 yıl süreyle güç
dengesi, savaş hukuku ve mantığını zorlayan, asimetrik bir vahşet dönemi
yaşandı. Bu emperyal ve gayri insani bakış açısı yüzyıllardır Sasanilerle,
Moğollarla, Hunlarla, Tatarlarla, Kazaklarla savaşmak zorunda kalmış ama hiçbir
ulusa saldırmamış olan Çerkeslerin topyekün yok edilmesine giden sürecin
başlangıcı oldu. Bu asimetrik güç mücadelesinde yüz binleri kaybeden,
kaynakları tüketilen, yer yer açlık ve sefalete mahkum edilen Çerkesler dünyada
güç mücadelesinin de bir unsuru haline
geldiler. Rus İmparatorluğu ile açıktan mücadele etmeyi göze alamayan İngiltere
başta olmak üzere tüm Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu bu kıyıma zımnen destek
oldu. Hatta 1774’te Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan Küçük
Kaynarca antlaşması ile tarafsız bölge olmasına karşın Kafkasya Rusya’ya ilhak
edildi.
Uzun ve zorlu mücadelesinin 21 Mayıs 1864 tarihinde kaybeden
atalarımız felaketlerin en büyüğü ile yüz yüze bırakıldı. Tarihi bir Çerkes
şehri olan Soçi’de Kbaada’da verilen karar gereğince vatanlarını terke
zorlanarak Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürgün edildiler. Çürük kadırga
ve gemilerle Trabzon sahillerinden başlayarak Samsun, Sinop, Amasra, Kocaeli,
İstanbul, Varna, Köstence limanlarına ve Batum üzerinden karayolu ile Anadolu
topraklarına sürüldüler. Bu sürgüne maruz kalan yaklaşık 1.5 Milyon insanın
yarıya yakını bu sürgün yollarında hayatını kaybetti. Vatanı, canı, malı,
ellerinden alınan ve halen devam eden çileli bir sürece mahkum edilen bu
insanlar soykırım değil ise acaba neye maruz kaldılar.
Ancak her şeye rağmen unutmamak gerekir ki 21 Mayıs sadece
acılarımızın tazelendiği günler değil, aynı zamanda direnme güç ve irademizin,
hak talebimizin ve anavatanımızla ilişki kurma ve yaşatma gailemizin en net
ifadesidir. Bu gün Türkiye’nin her yöresinde, hemen her şehrinde bu zulüm,
soykırım ve sürgün anma toplantıları yapılıyor. 30 yıl evvel Ankara’da bir
salon toplantısında açılan bu bayrak ile 21 Mayıs direnişin, hak arayışının,
gerçeği her şeye rağmen haykırmanın günü olmaya dönüştü. Kültürel haklar ve
kimlik mücadelemiz kin, nefret, husumet ve intikam hissi taşımaksızın gerek
Anavatanda gerek Rusya Federasyonu
nezdinde ve gerekse her türlü vatandaşlık hak ve ödevlerimizle bağlı olduğumuz
ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti nezdinde devam edecektir.
Büyük Çerkes sürgün ve soykırımını unutmadık, unutmayacağız,
unutturmayacağız. Maksadımız intimak değil adalettir.”