"Harun Reşid’in oğlu Me’mun henüz çocuk iken, hocası sebepsiz yere sopayla ona vurmuştu. Me’mun:
-’Neden bana vurdun?’ diye sordu. Hocası ona sadece:
-’Sus!’ dedi.
Biraz konuştular. Me’mun tekrar sordu:
-’Neden bana vurdun?’ Hocası yine:
-’Sus!’ dedi.
20 yıl sonra Me’mun halife olunca, ilk iş olarak hocasını çağırttı ve:
-’Bana neden sebepsiz yere vurmuştun?’ diye sordu. Hocası tebessüm ederek:
-’Onu hâlâ unutmadın mı?’ dedi.
Halife Me’mun:
-’Vallahi asla unutmadım’ dedi.
Hocası tarihe ibret olarak not düşülecek şu sözleri söyledi:
-’Zulme uğrayanın asla unutmayacağını öğrenesin ve kimseye zulmetmeyesin diye yaptım. Sakın ha kimseye zulmetme! Çünkü zulüm, yıllar geçse de kalpte sönmeyen bir ateştir dedi..."
..
Zulüm sadece eziyet midir? Bedensel ve psikolojik baskı mıdır? Izdırap ya da işkence midir? Kul hakkına girmek midir?
Haksızlığa uğrayan da zulme uğramış olmaz mı? Hakkı elinden alınan, hizmet adına koşarken ayağına pranga takılan, geniş kitleleri sevgide buluştururken azınlığa mahkum olan, yerli ve milli değerleri geleceğe aktarırken imkanları daraltılan, eğitimde marka projeler oluştururken makam değişikliğine uğrayan da zulüm görmüş olmaz mı?
Zulüm, arapça bir kelimedir. "Zale-me" fiilinin masdardır. Aynı kökten türemiş bir isim olarak da kullanılır. Aslı zulm olup Türkçe'de zulüm diye kullanılır.
Kelime olarak zulüm, azgınlık, gadr, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır. Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.
Kur'ân'ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökten gelen kelimelerle birlikte, Kur'ân'da üç yüz'e yakın yerde geçmektedir.
Rabbimizin zulme karşı bizi üç yüz’e yakın yerde uyardığı halde neden zulmetmeye devam ediyoruz?
Dünya liderlerinin çoğu zulme uğramıştır. Yaşadıkları zulme rağmen ne hedeflerinden vazgeçmişlerdir ne de umutlarından. Hatta zorlukların içinde eksikliklerini gidermişler, hayallerini beslemişler, insanların görünmeyen yüzlerini keşfetmişlerdir.
Sizler de bilirsiniz ki başarılı insanlar makama, mevkiye bakmazlar. Onlar sadece yoluna bakıp durmadan koşarlar. Takdiri kuldan değil rabbinden umarlar.
Ama biz halk olarak önemseriz, üzülürüz, kırılırız; kimimiz kalemine akıtır derdini, kimimiz de kapılarda arar adaleti.
Maalesef BAŞARI herkes tarafından alkış görmüyor, bu acı tecrübeyi farklı şehirlerde çok yaşadık. Ama ilahi adalet var, sabır var, tevekkül var, zalimin kılıcı varsa mazlumun da Allah’ı var.
Sefer hazırlığı yapan Harzemşahlar devletinin ünlü sultanı Celalettin Harzemşah‘a etrafı “Sultanım, siz muzaffer olacaksınız.” deyince cevabı şu olur. “Ben sefere memurum, zafere değil. Ben harp sanatının gerektirdiği tüm hazırlıklarımı yapar sefere çıkarım ama zafer Allah’tandır.
Biz bu dünyada ve ahirette yapamadıklarımızdan değil, yapabildiğimiz halde yapmadıklarımızdan sorumlu isek ‘heybemiz’ kadar yüke talibiz. Yeter ki imkan verilsin! Yeter ki bu heybeyi fani dünyaya değil, sefere talip olanlar yüklensin!
Merhametimiz gazabımıza, sevgimiz nefretimize galip gelmesi duası ile..
Adaletle Kalın!