Sürünün bir parçası olmak, bazı hayvanlar gibi insanlara da güvenlik sağlar. Daha birçok avantajı olabilir ancak güvende hissetmek konusu üzerinde durmak istiyorum. Bir insan neden güvende olmak ister? Aslında derin düşünmemize gerek yok. Kaygılıdır ya da korkuyordur. Yani, cesareti kırılmıştır. İnsanoğlu hayatta güvence ister, ancak dünya bize hiçbir zaman bir güvence sunmaz. Cesareti kırılmış bir insan, güvencenin olmayacağı bir hayat düşündüğünde, karşılaştığı olumsuz duyguların üstesinden topluluk duygusuyla gelecektir. Yani, cesur bir insan bir lider ya da başkan olabilir, olmayanlar ise, bu karar verici liderin ya da grubun altında olmaktan huzur duyar. Çünkü hiç risk yoktur.
Peki cesareti kırılmıış insan ne demek? Her insanın güvence arayışında olduğunu biliyorsak, bir insanı diğer insandan ayıran o özellik nedir? Eksiklik duygusudur. Çünkü, insan kendisini eksik hissettiğinde ancak ve ancak başkasına ‘’şiddetle’’ ihtiyaç duyar. Örneğin, konumunu korumak isteyen bir şirket, hükümete yakın bir tavır sergileyecektir. Ancak, ne olursa olsun, bilgilerine ve tecrübelerine güvenen bir iş adamı, özgürce davranabilir. Şunu demekte bir sakınca görmüyorum: İnsan yetkinse özgürdür.
Eksiklik ve yetkinlik. Şimdi elimizde iki kavram var. İnsan ne zaman eksiktir ve ne zaman yetkindir? Öncellikle günümüz koşullarına baktığımızda önümüzde, insanı insan yapan ve yaşamını devam ettirmesini sağlayan dört olgu vardır: Zaman, sağlık, para, eğitim. Zaman değerlidir, hatta insan yaşamında en değerli şeydir. Cesaretli olan her genç, düşünüldüğünde, kötü bir deneyim yaşadığında ya da umutsuzluğa kapıldığında bir şekilde önünde daha uzun bir ömür olduğunu düşünerek tekrar umutlanabilir. Sağlıklı bir insan, her daim aktif olabilir. Paraya sahip olan insan, hayat kalitesine ve buna bağlı olarak ruhsal durumunu da sınırda tutabilir, sosyal ilgisini arttırabilir. Eğitimli insan, ki bu cesaret konusunda en önemlisi, bilgi sahibi olduğu hangi konu olursa olsun, orada kendisini yetkin hissedecektir. Çok iyi bildiğiniz bir konuda hiç kaygı veya korku duyar mısınız? Uzman olduğunuz alan, bir yandan da sizin güvenli alanınızdır. Yani eğitim (eğitimden kastım bilgi) sizi cesaretlendirir. Bilgi düzeyi düşük olan bir insan, konu ne olursa olsun kaygı duyar, cesareti kırılır ve eksiklik duygusu yaşar. Bu duygudan da kendisini korumak adına, daha bilgilli olduğunu düşündüğü bir insanın, grubun ya da örgütün himayesi altına girer. Bu tarz insanlar hiçbir zaman özgür olamayacaklardır. Himayesi altında olduğu kişilerin ya da grupların kurallarına göre yaşayacaklardır. İyi bir liderle iyi olacaklar, kötü bir liderle kötü deneyimler yaşayacaktır. Ancak bilgi düzeyi yüksek olan, yani kendisini cesur ve yetkin hisseden bir insan, daha özgür olacaktır. Çünkü hiçbir kişinin ya da kurumun kanatları altına girmeyecektir. Kendi kendisine yetecektir.
Şimdi bu konuyu siyaset, iş hayatı ve sosyal hayatla genişletelim. Bilgi sahibi olmak dedik, yetkin olmak dedik ve bu özellik insana özgürlük katar dedik. Şimdi bu konularda işlevsel örnekler vermemizin tam zamanı. Siyasi konularda, eğer bir ülkede vatandaşların bilgi ve yetkinlik konusunda eksiklikleri varsa, yani özgür değillerse, bir iradenin altında olma eğiliminde olacaktır. Ne olursa olsun bağlı olduğu kişi ya da grubu sorgusuz savunacaktır. Kendi çıkarlarına ters düşen bir konu olduğunda seslerini çıkarmazlar. Yönetimin de istismarına açıktır. Ancak bir ülkenin gelişebilmesi için, her bir bireyin herkesi ve her şeyi sorgulayabilmesi gereklidir.
İş hayatına bakacak olursak, kendi itibarını korumak adına hükümete yakın tavırlar sergileyen şirket örneğimi hatırlatmak istiyorum. Devletten her türlü desteği görebilmek adına, yatırım güvencesi kazanabilmek adına, kişi ve kurumlar çoğunluk hangi yöndeyse oraya sapacaktır. Bu örnekten sonra yeni bir veri elde ediyoruz: Toplumsal olaylarda, çoğunluğun düşüncesi haklı sıfatı alır. Detaylı açıklamam gerekirse, çoğunluğun söylediği ve savunduğu her ne ise, bu doğrudur diyemeyiz. Ancak doğruymuş gibi kabul görür. Örneğin, müslümanların ezici çoğunlukla olduğu bir ülkede, politikacının, sanatçının, sporcunun müslüman olması beklenir. Müslüman değilse, toplumdan soyutlanabilir. Halbuki biliyoruz ki, insanoğlunun inandığı türlü türlü dinler var ve her bireyin inancı kendisine özgüdür, özeldir; dolayısıyla sorulması bile sınırı aşmak olur. Ancak kendi inandıklarını, çoğunluğu da arkasına alarak, toplumda doğru sıfatı kazandıracaktır. Günlerini de huzurlu ve uyumlu bir şekilde geçirecektir. Bu durum, topluluğun gücüne de iyi bir örnek. Yanlış yöne kanalize olmuş bir sürüden bahsediyoruz, ancak yine de insan her zaman kendi inandıklarını, düşündüklerini ve sahip olduklarını savunma eğilimindedir. Ezeli rakip olan iki takımı destekleyen bir taraftar grubuna ne olursa olsun rakibinin daha büyük olduğunu söyletemezsiniz. Belki içten rakibinin daha güçlü olduğunu düşünüyordur, ancak bunu kabul edip sosyal çevresine yaymak oldukça güçtür. İnsan, her canlı gibi ilk kendisini düşünür.
Sosyal hayatı inceleyecek olursak, buradaki gözlemlerimizden, bilginin önemi doğrudan dikkatimizi çeker. Bir insanla flört etmek istiyorsak, o kişi hakkında sahip olduğumuz her bilgi, o kişi karşısında şansımızı arttıracaktır. Bir iş görüşmesine gitmek, arkadaş edinmek, evlenmek gibi konularda, bizleri bilgi kurtarır. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, günümüzde, çok bilen insanların değer görmediği durumlar da oluyor. Çok bilen bir insanı çekici bulmak birazcık güç bir hal aldı. Dış görünüşün çok daha önem kazanması, bu konuda cesaretleri kırabilir. Ancak uzun vadede, ilişkiyi sürekli kılacak olay şey yine bilgidir, akıldır; kişinin bilgili olmasıdır.