Türkiye’deki eğitim kötü olmasının tek bir sorunu vardır: sorgulayan beyin yetiştirememesi. Beynin sorgulamasını engelleyen olgular; din, üniversite sistemi, eğitim içeriği, aile eğitimi, içsel yetersizlik hissi ve güvende olmaktır; duygulara ise korku ve eşlik eder. Sorgulamaya kapalı olan beyin, şüphesiz duyguların esiri altındadır. Bu duruma da o kadar alışır ki beyin, bilincimizin dışında otomatik olarak kendisini ketler.
Bir başkasının düşüncelerinden, çalışmalarından ve yaptıklarının arkasından mutlak bir şekilde gitmek kişinin kendisini güvende hissettirecektir. Kendi başına bir akım yaratma düşüncesi onun yetersizlik duygusunun açığa çıkaracağından dolayı kaygı duymasına neden olur. Bu güven hissi ruhsal açıdan kaygıyı azaltacaktır.
Din ise insana sorgulatmayı mümkün kılmaz. Kendi kendisine sorular sorarak tümevarmak isteyen kişi, soru piramidinin en tepesine geldiğinde cevabını kendisinin ve çevresinin açıklayamadığı soru karşısında dinde kalabilmek için sorgulamamayı öğrenir. Din bazlı sorgulayamayan beyine korku duygusu eşlik eder. Yaratanı sorgularsa cehennemde yanacağından korkar. Yapmayarak kendisini güvende hisseder.
Eğitim içeriği en önemli konulardan birisidir. Eğitim içeriğinde din dersi müfredattan çıkarılması gerekmektedir. Dini öğretiler okul dışarısındaki kurumlarda edinilebilir. Sadece matematiğe odaklanılmamalı, ilgi ve emek bütün derslere eşit dağıtılmalı, bilhassa doğa bilimlerine daha fazla önem verilmelidir. Günümüz Türkiye’sinde evrim hala müfredatlarda yer almamaktadır. Evrimi öğretilmeden biyoloji, dolayısıyla doğayı tanımak ve anlamak mümkün değildir. Ayrıca gelişmiş ülkelerde matematiğin Türkiye’ye oranla daha yüzeysel olduğu görülüyor. Ağır matematik üniversitede okutulmalı.
Üniversiteler Türkiye’de her ile yayılmış durumdadır. Özel üniversiteler ise büyük şehirlerdeki sayısı oldukça fazladır. Prof.Dr. Celal Şengör ‘’Türkiye’de üniversite yok’’ savı bilinmesi gerekir. Şengör üniversiteleri bilgi üreten ve o bilginin yayılmasını sağlayan kurum olarak adlandırır. Ancak Türkiye’deki üniversiteler meslek sahibi yapma kurumu gibi çalışıyor. Özellikle özel üniversiteler, bilgi üretememekten çok, bilgiyi de öğrencilere veremiyorlar. Dolayısıyla öğrencilerin beyni, ellerinde olan yaratıcılık özelliği sorgulamayı öğrenemedikleri için kullanamıyorlar. (Aslında kullanıyorlar ancak sadece mizahta)
Türkiye’de eğitimin kötü olmasının bir diğer önemli etkeni ise aile eğitimidir. Çocuklarına yaşatılan fazla ilgi ya da yetersiz ilgi (ikisi de aynı sonuca çıkar) çocuklarının gözüne perde indirir. Bu perde, çocuğun okuldaki yeteneklerini sergilemesine engel olur. Baskın ebeveynlerin çocukları sorgulamaktan korktukları için anne ve babasının izinden gidecek, onlar ne anlatıyorsa ona inanacaktır. Çocuklarla oynanan oyun da önemlidir. Sorgulamayı ilk olarak tamamen özgürce oynadıkları oyuncaklardan öğrenirler. Bu yüzden çocukların oyunlarının içeriğine ne olursa olsun karışılmamalı, yanlış bildiğini düşündüğünüz bilgileri de düzeltmemelisiniz. %100 özgür oyun olmalıdır. Çocuk, yanlış bildiği bilgilerin doğruları ileride yine kendisi öğrenecektir.
Sonuç olarak, Türkiye’de eğitim sisteminin ve kötü eğitimin getirilerini olumluya çevirmek istiyorsak, hukuken koyulan ağır yasaklardan çok, kökten bir eğitim yapılanması gerekmektedir. Bu yapılanma sorgulama üzerine inşa edilmelidir. Bazı liderler politika gereği kimsenin sorgulamasını istemez, ancak sorgulayan beyin günün sonunda yenilik üreterek çığır açtığında yine aynı liderlerin ve ülkelerin yararına olacaktır.
OZAN ERDEM CANAK